neolokal


İçinde "lezzet" olan yorumlar
4
3.7
ari
2
2 yıl önce
galata
ödediğimiz meblağa göre aldığımız yemek hizmetinden maalesef hiç memnun kalmadık. yemek porsiyonlarının çok küçük olması ve fiyatlarına karşın özel birlezzetsunmaması da cabası.
mönü fiyatlandırmasının yemek ve içecek ücretleri üzerinden ayrı ayrı %15 servis ücreti eklenerek hesaplanmasına bir anlam veremedim. en azından servis ücretinin tek seferde toplam fiyat üzerinden hesaplanmasının daha mantıklı olacağını düşünüyorum.
sonuç olarak hem fiyatlandırma hem de yemeklerin lezzetleri bağlamında düşünüldüğünde iyi bir hizmet sunulduğunu söyleyemeyeceğim.
0
cem
5
4 yıl önce
galata
neolokal, çok özel bir fikre hizmet ediyor. o kadar iyi anlatmislar ki kendilerini, ben ayrica tanimlamak yerine kendilerinden alinti yapmayi daha uygun gördüm. “neolokal’de nuh’un ambarlari ve presidia ürünlerini, kisacasi tüketilmedigi için kaybolmaya yüz tutmus geleneklerimizi hatirlatmak amaci ile tasarladigimiz lezzetler sunuyoruz” diyorlar.

bir süre barda kendime gelirken ikram edilen “tahinli, damla sakizli, vanilyali votka” benim için inanilmaz bir giris oldu. menü olabildigince sade. tabaklar dan tutun da mekanin her detayi gibi minimalist. isim ve kisa içerik. sade… sarap konusunda ise butik üreticilere destek olmak için sadece lokal saraplara yer verilen 108 çesitten olusan bir sarap menüsü mevcut.

sile’den el ile toplanmis porçini mantarli yesil mandalina tozu ile servis edilen trabzon tereyagi. tereyagini sadece yemeklerde kullanan biri olarak tamamini tüketmis olmam beni bile çok sasirtti. ekmekler ise kendi yaptiklari eksi mayadan.

kuru yapraklar üzerinde gelen jöleler aslinda çok geleneksel. karalahana jölesi. palamut rilette, su dönemde çok da yagli olmayan palamutun tereyagi ile sagladigi muhtesem uyumun, kisnis tozu, tarhun otu ve rezene ile sunumu. dillere destan.pastirma, kuru et, incir sirkesi kremasi, raki& incir reçeli. incir sirkesi kremasini etlerin arasinda görebiliyorsunuz. incir sirkesi suyu ise rokalara serpistirilmis. tatli ve eksinin harikulade uyumu.

keskek, keskek tozu, kizarmis nohut ve kuyruk yagi. kuyruk yagi tam ayarinda. kimseyi rahatsiz edecegini sanmiyorum. lezzetelezzetkatmis. çitir çitir kizarmis nohut taneleri ise bu keyfi en üst düzeye çikariyor.
tereyaginda sarimsakli karides. karidesin kafasi ve kabuklari özel tereyaginda kizartiliyor. bunun amaci yogun karides tadini tereyagi ile bulusturmak. ardindan ayni tereyagindan kabuklar alinarak karides ciz biz yapiliyor. pancar sosu ekleniyor, pancar jölesi ve kuzu kulagi ile servis ediliyor. görmüs oldugunuz turuncu renkli krema ise satsuma. yani mandalina kremasi. yorumum: bu zamana kadar yedigim en lezzetli karidesti.

katmerli dana tirit, tarhanali yogurt kremasi, tarhana kurusu ile. ördek suyuna pisen tirit. kendi yaptiklari katmer ise ördek yaginda kizartiliyor. altinda yogurtlu tarhana sosu. kenarlarinda ise tarhana kurusu ve tarhana kremasi.

minekop, kabak ve kabak çiçegi, bebek patates ve mercimek. patates, karamelize olana dek balik suyunda pisiyor. ayni sekilde balik suyuna pismis sari mercimek. minekop lokum gibi. saniyorum ki bir oturusta iki kilo kadar yiyebilirim.
pepeçura ve zerde keki, fistikli beze. laz üzümü diye bilinen üzüm peltesi. zerde’nin kek versiyonu, antep fistigi bezesi ve antep fistigi kremasi

çitir kabak tatlisi pekmez parfe, helva mousse, susam krokan. isirdiginizda küp küp hazirlanmis kabak taneleri agzinizda patliyor. inanilmaz bir duygu.

ihlamur parfe, ihlamur çay jölesi, limon kremasi, nane, acibadem crumble.
0
özmen
5
4 yıl önce
galata
yemekten önce ikram olarak tereyağı ve tahıllı ekmek geldi. tereyağını gayet iyi buldum, ekmek iselezzetolarak standardın dışında olmasa da gayet yoğun ve ustaca yapılmıştı.

başlangıç için gelen humus için mükemmel yorumunu yapabilirim, sinkontada ise balkabakları hoş bir görüntü sunsa da tatsızlardı ama sos ve özellikle de karamelize soğan yemeği kurtarmıştı. levrek marin küçük parçalar halinde ve az ekşilikteydi. sıradışı değil ama güzeldi. ahtapot ise buram buram deniz kokuyordu ve eşlikçisi fava ile uyum içindeydi. en beğendiklerimden biri de içli köfte mantısı. yoğurt yiyemediğim için yanında bulunan yoğurdu deneyemedim lakin kendisi tek başına bile harikaydı. kokoreç için kötüydü veya çok lezzetliydi yorumunu yapamıyorum. ortalamaydı.

ana yemeklere gelince: sunumlarını çok iyi bulmadım. kuzu sırt, hem görüntü olarak hem delezzetolarak böyle bir yere yakışmamış. dünyanın en iyi kuzularının yetiştiği bir ülkede sert ve lezzetsiz bir kuzu yedik. firik pilavında da özel birlezzetbulamadım. levrek ızgara, yemek yapabilen herkesin evde yapabileceği düzeydeydi. balık köftesi iyiydi fakat ısırgan otu ana yemeklere hiç uymamıştı. tatlıları ise iyi buldum. özellikle fıstıklı baklavalar oldukça iyiydi, yanında güzel bir dondurma ve kurutulmuş süt bulunuyordu. armut tatlısı ise ekşi ve tatlı lezzetiyle güzel bir tat bıraksa da kurutulmuş hindistan cevizleri uyumsuz olmuşlardı.

sonuç olarak güzel bir deneyimdi ve tavsiye ederim. ana yemeklerin üzerine daha çok düşmeleri ve yemeklerdeki denge ve uyuma dikkat etmelerini tavsiye ederim.
0
melda
4
4 yıl önce
galata

galata'da sef maksut askar kendi deyimiyle anadolunun geleneksel tatlarini kendilezzetbakis açisina göre uyarliyor ve yeniliyor. benim favorilerim içli köfte ve midye dolma oldu içli köftenin dis kismini disk seklinde yapip, içini tost gibi bu iki diskin ortasina koyup sarimsak ve naneli yogurt sos ile servis ediyorlar. ye ye doyamadim :) bir de kum midyesinden bulgur dolgulu bir midye dolma yapmislar ki... of of of!
bunun disinda yedigim "sarimsakli tereyaginda karides ve yaninda satsuma kremasi ve kuzukulagi" çok lezzetliydi. ana yemek olarak aldigimiz minekop baligi güzeldi ancak diger lezzetlerin yaninda sönük kaliyor. malzemeleri taze temin ettikleri ve bizde rezervasyonsuz ve geç saatte gittigimiz için tadim menüsünden faydalanamadik. bir dahakine incirli raki reçelli pastirma ve kuru et ve dana tirit ve ördek sucugunu kesin deneyecegim.
servis iyiydi, garsonlar tüm yemekler ile ilgili detayli bilgi veriyorlar.
ortam da gayet keyifli sadece keske asansör müzigini animsatan melodiler yerine daha keyifli bir müzik olsaydi.
5 asamali tadim menüsü 135 tl, eslesmeli 5 kadeh sarap ise 90 tl.
0
mcant
5
4 yıl önce
galata
salt bünyesinde yer alan neolokal uzun bir hazirlik sürecinden sonra 1 kasim'da kapilarini açiyor..
mutfak chefi ve sahibi geçen sene 8 istanbul'dan taninan kreatif chef maksut askar..salt içinde olusturdugu bu deneysel mutfakta mükemmelligi ariyor..
açilis öncesi menüyü tatmamiz için bizi çagirdi maksut chef..
alakart ve tadim menüsü olarak olusturulmus menü; türk yemekleri elden geçmis yorumlamis sekilde sunuluyor lagos balikli mercimek çorbasi, tirit, keskek, palamut bambaska sekile girmis olarak sinuluyor..mükemmel yogurt için uzunca bir çaba harcandigini sonunda mükemmel maya ve sütün bulusmasinin saglandigini yakinen biliyorum..
türk mutfagini ileriye tasiyacak olan bence sayilari simdilik az olan ama zaman içinde artacak olan bu türk cheflerdir..
tabak görselleri degisebileceginden maksut chef simdilik paylasmamami rica etti..
türkiye'de yedigim en lezzetli ekmege karadenizden özenle aranip getirilmis tereyagiyla basladigimiz bu yemek yolculugu iki buçuk saat kadar sürdü toplam 9lezzettabagi tattik..
maksut chefin bu deneysel türk mutfagini denemenizi hepinize tavsiye ederim..
kangurular#
0
erdi
4
4 yıl önce
galata
maksut aşkar’ın neolokal’i anadolu’nun lezzetlerinin yeni yorumlarını sunan bir restaurant. güzel bir manzaraya sahip. maksut chefin sekizi̇stanbul’da ortaya çıkardığı sanat eseri tabaklar beni neolokal’e getirdi. haftaiçi gitmemize rağmen epey kalabalıktı ve yemek zevkini düşüren yüksek sesli müzik yayını yapılıyordu. açılalı kısa süre olmasına rağmen, bu doluluk oranı doğrusu beni şaşırttı. i̇sterseniz 5 veya 7 course servis edilen tadım menülerinden birini seçebilir, isterseniz alakart tercih edebilirsiniz. tadım menüsü seçilecekse, tüm masanın seçmesi zorunluğu var. biz alakarttan yürüdük. i̇kram olarak masaya karalahana çıtırları geliyor. cips şeklinde, üzerlerinde hamsi ve mısır parçalarıyla birlikte servis edildi. paylaşım tabaklarından keşkek, içindeki kızarmış nohut ve kuyruk yağı ilelezzetolarak ağır ama benim için mükemmel bir tabaktı. başlangıç tabaklarından pastırmayı da tavsiye ederim. kuru etle kombine edilmiş, içinde incir sirkesi kreması ve rakıyla sarhoş edilmiş incir reçeli var. tatlı-ekşi uyumu açısından başarılı. tereyağında sarımsaklı karides, kuzu kulağı ve limon kreması ile sunuldu. tabaktaki mor şeyler, pancar suyu ve jeli. görsel açıdan mükemmel bir tabak. ana yemeklerde ilk gözüme çarpan katmerli dana tirit oldu. tarhanalı yoğurt kreması ve kuru tarhana parçaları ile geldi. katmerin arasında tel tel bonfileden yapılmış tirit kısa sürede imha edildi ama tabaktaki yemeğin küçüklüğü buruk bir tat bıraktı. ördek sosis, bulgur pilavı ve pırasa-soğan eşliğinde sunuldu. damak tadıma çok hitap eden bir yemek değildi, ben beğenmedim. menüde borani’yi görünce urfa’da yediğim borani aklıma geldi ama burası neo-lokal bir mutfak olduğu için karşımıza başka birşey çıktı. burada pancar yatağında kuzu eti, yoğurtlu bir sos ile geliyor, enteresan. yemeklerin sunumları 10/10. servis iyi yapılmaya çalışılıyor, her yemek ile birlikte ahçı gelip yemek hakkında bilgi veriyor. servis elemanları vurdumduymaz, epey havalılar. neolokal’de çalışmak çok önemli bir pozisyon olsa gerek. yemeklerin fiyatlarıyla porsiyonların büyüklüğü ters orantılı. başlangıçlar 25, ana yemekler 50 lira ortalamasında. uzun uğraşlar sonucu oluşturulan menüyü, ekşi mayalı ekmeği, mottosunu takdir ediyorum ama bu fiyatlarla üst gelir seviyesine hitap edebilirler anca..

#kangurular

instagram.com/kangurular


-----22 feb, 2015-----

maksut askar’in neolokal’i anadolu’nun lezzetlerinin yeni yorumlarini sunan bir restaurant. güzel bir manzaraya sahip. maksut chefin sekizistanbul’da ortaya çikardigi sanat eseri tabaklar beni neolokal’e getirdi. haftaiçi gitmemize ragmen epey kalabalikti ve yemek zevkini düsüren yüksek sesli müzik yayini yapiliyordu. açilali kisa süre olmasina ragmen, bu doluluk orani dogrusu beni sasirtti. isterseniz 5 veya 7 course servis edilen tadim menülerinden birini seçebilir, isterseniz alakart tercih edebilirsiniz. tadim menüsü seçilecekse, tüm masanin seçmesi zorunlugu var. biz alakarttan yürüdük. ikram olarak masaya karalahana çitirlari geliyor. cips seklinde, üzerlerinde hamsi ve misir parçalariyla birlikte servis edildi. paylasim tabaklarindan keskek, içindeki kizarmis nohut ve kuyruk yagi ilelezzetolarak agir ama benim için mükemmel bir tabakti. baslangiç tabaklarindan pastirmayi da tavsiye ederim. kuru etle kombine edilmis, içinde incir sirkesi kremasi ve rakiyla sarhos edilmis incir reçeli var. tatli-eksi uyumu açisindan basarili. tereyaginda sarimsakli karides, kuzu kulagi ve limon kremasi ile sunuldu. tabaktaki mor seyler, pancar suyu ve jeli. görsel açidan mükemmel bir tabak. ana yemeklerde ilk gözüme çarpan katmerli dana tirit oldu. tarhanali yogurt kremasi ve kuru tarhana parçalari ile geldi. katmerin arasinda tel tel bonfileden yapilmis tirit kisa sürede imha edildi ama tabaktaki yemegin küçüklügü buruk bir tat birakti. ördek sosis, bulgur pilavi ve pirasa-sogan esliginde sunuldu. damak tadima çok hitap eden bir yemek degildi, ben begenmedim. menüde borani’yi görünce urfa’da yedigim borani aklima geldi ama burasi neo-lokal bir mutfak oldugu için karsimiza baska birsey çikti. burada pancar yataginda kuzu eti, yogurtlu bir sos ile geliyor, enteresan. yemeklerin sunumlari 10/10. servis iyi yapilmaya çalisiliyor, her yemek ile birlikte ahçi gelip yemek hakkinda bilgi veriyor. servis elemanlari vurdumduymaz, epey havalilar. neolokal’de çalismak çok önemli bir pozisyon olsa gerek. yemeklerin fiyatlariyla porsiyonlarin büyüklügü ters orantili. baslangiçlar 25, ana yemekler 50 lira ortalamasinda. uzun ugraslar sonucu olusturulan menüyü, eksi mayali ekmegi, mottosunu takdir ediyorum ama bu fiyatlarla üst gelir seviyesine hitap edebilirler anca..

#kangurular

instagram.com/kangurular
0
lokantalarim
4
4 yıl önce
galata
“the artist is the creator of beautiful things” (sanatçı güzel şeylerin yaratıcısıdır) – oscar wilde

oscar wilde’ın başyapıtı “dorian gray’in portresi”nin girişinde, “önsöz” olarak, yazarın sanata ve sanatçıya dair görüşleri yer alır. bu önsöz, benim için sanata dair inanılmaz saptamalarla dolu bir “deha infilakı”dır. yukarıda gördüğünüz cümleyle açılan tek kişilik beyin fırtınasını, wilde, şu cümleyle sonlandırır:

“all art is quite useless” (sanat tamamen faydasız bir şeydir)…

bu yazının tamamını okuyup binlerce sonuç çıkartabilirsiniz, lakin sadece iki cümleyi okuduğunuzda, güzel şeylerin, aslında pratik olarak çok da bir faydası olması gerekmediğini çok rahat kavrayabileceğinizi düşünüyorum.

benim için ise sanat bir çeşit, varolmayanı var etmek faaliyetidir, mikro ölçekte tanrıcılıktır. sanatçı bir eseri ortaya koymadan önce orada hiçbir obje, ses, koku yoktur. i̇şini bitirdiğinde ise yeni bir nesne durur karşımızda. bu yaratı sürecinin olmazsa olmaz iki unsurundan birisi, estetik bir imbikten geçerek gerçekleşmesidir. diğeri ise sanatçının doğasından kaynaklanan narsistik egosudur. sanatçı, istediği kadar tersini iddia etsin, “başkaları görsün, duysun, yaşasın” diye ortaya koyar eserini. farkedilmek, beğenilmek, takdir edilmek ve neticede ölümsüz olmak ister.

bazı tadımlardan sonra kafamda yanıp sönen “yemek yapma işi sanat mıdır?” sorusunun tetiklediği bu girizgahtan sonra mevzuyu bağlayayım arzu ederseniz. yemek tasarlamak, pişirmek, sunmak işi, kimin nerede ne yaptığına bağlı olarak bazen çok ciddi ticari bir aktivite, bazen zaman öldürmeye yarayan bir hobi, çok nariden de neolokal’de olduğu gibi sanatsal bir yaratı kimliğine bürünüyor. yani sözün özü, benim düşünceme göre “yemek bir sanattır” genellemesi yanlış, “nekolokal gibi yerlerde yemek sanata dönüşüyor,” önermesi doğrudur.

peki kimdir sanatçımız? “biz sahip çıkmazsak, gelecek nesilin sahip olacağı bir şey kalmayacak ellerinde” diyerek, lokal mutfağı modern teknikler ve yenilikçi bakış açısı ile birleştirip ortaya rafine ve yeni bir algı çıkaran maksut aşkar adlı şeftir kendisi. ona göre lokal, bizim bu topraklardır, anadolu’dur. bizim kültürümüzün binlerce yıldır yarattığı tadı günümüze uyarlamayı ve yeniden tasarlamayı ise “toprak anaya borcu” olarak kabul etmiş tuhaf bir adamdır.

gelenekseli modernle öpüştürmenin tuzaklı ve engebeli yollarında zorlukla yürüyen bu sanatçının önünde eğilerek saygımızı gösterelim, mekanından ve yemeklerinden bahsedelim sırası gelmişken.

neolokal bankalar caddesi’nin göbeğinde yer alan anıtsal binalardan birinde, salt galata adı verilen o güzelim sanat eserinin içinde bulunmaktadır. benim de bir zamanlar okumuş olduğum kartçınar sokağı’nın karanlık lisesinin önünden aşağı inen kamondo merdivenlerine çok yakındır girişi.

binadan içeri gidince nefesininiz kesilecek, mermer merdivenlerden yukarı çıkarken kendinizden geçeceksiniz. neolokal işte hemen orada. tüm zerafeti ve ince dokunuşlarıyla sizi bekliyor olacak. boğaz’ın en şaşalı manzarasına karşı kurulmuş bekleyen bu lokantayı fazla bekletmeyin. masanıza kurulun, bir kadeh şarapla karaköy’den aşağı bakın, sakinleştirin kendinizi. az sonra başlayacak yemek şöleni, daha önce pek rastladığınız türden bir şey değil zira.

açılışı “paylaşmak için” kategorisinden, atıştırmalık, kara lahana çıtırı üzerinde mısır ve hamsi ile yapabilirsiniz. yanında gelen porçini mantarlı yeşil mandalina tozu ile servis edilen trabzon tereyağını ise ev yapımı ekmeklere sürmenizi tavsiye ederim.

sonra padişahlara layık ikilezzetsüslemeli sofranızı: taze otlar, rezene turşusu ile halvet olmuş şık bir palamut rilette ve kızarmış nohut ve kuyruk yağı ile insanı sürprizli bir dünyaya davet eden kışkırtıcı bir keşkek. bana kalırsa keşkekin içindeki kızarmış nohut ve kuyruk yağı inanılmaz düşüncenin eseri. daha önce sarfettiğim bir sözü tekrar etmek isterim: bir laboratuvardan önünüze gelen sanat eserleri bunlar. gereken saygıyı göstermelisiniz. 

ardından kuru et, incir sirkesi kreması, rakı ve incir reçeli iştahınıza iştah katan enfes bir pastırma gelsin masaya. yemeyin yanında yatın. pastırma nereden geliyor bilemedim, ama senelerdir bu kadar güzelini yemedim diyebilirim. i̇ncir sirkesi kremasını pastırmanın arasına sarın, gözlerinizi kapayın, ağzınıza atın. temaşa keyfi açısından da 10 numara bir çalışma… 

devam edelim: tereyağında sarmısaklı karides, kuzu kulağı ve limon kreması ile arz-ı endam eylesin önce, ardından katmerli dana tirit, tarhanalı yoğurt kreması, tarhana kurusu ile şaha kalksın sofranızda, sonra ördek sosisi, üveyik bulguru pilavı, pırasa ve soğan ile damağınızı yere bir etsin ve en nihayet minekop, kabak ve çiçeği, bebek patates ve mercimek ile sizi hayal alemlerine sürüklesin. 

bütün bunların içinde yer alması gereken bazı önemli noktalar şunlar:

sarmısaklı karidesin içinde, bıldırcın yumurtası gibi sırıtan limon kremasına hasta oldum. karidesi onun içine banıp yedim. tatlı ve ekşiyi ağzımda dansettirirken hunharca güldüğümü söylediler.

minekop kalkanı andıran lezzeti ile beni uçurdu resmen. daha önce kendisine yeterli ilgiyi göstermemiş olduğuma hayıflandım. yanındaki balık rayihalı sarı mercimekler de bombaydı. 

ördek suyunda pişen ve katmerlele sarmalanmış tirit ise birlezzetpınarıydı. katmer ve tiriti bir araya getiren hastalıklı zekaya büyük saygı duydum yerken.

ördek sosisi ise, benim gibi muzır keyiflerin peşinde sürüklenen bir zat için biçilmiş kaftandı açıkçası. kendimi çok kaybetmeden yemeye çabaladım bu güzelliği. 

bu tadımı iki tatlı ile sonlandırmamız gerekiyordu sevgili dostlar: zerde keki ve fıstıklı beze ile servis edilen pepeçura ve pekmez parfe, helva mousse ve susam krokan ile getirilen çıtır kabak tatlısı… 

ne demeli bilmiyorum. belki artık susma zamanı. yemeği sanat olarak ele alan böyle öncü şeflerin artması temennisi ile…


-----26 nov, 2014-----

“the artist is the creator of beautiful things” (sanatçi güzel seylerin yaraticisidir) – oscar wilde

oscar wilde’in basyapiti “dorian gray’in portresi”nin girisinde, “önsöz” olarak, yazarin sanata ve sanatçiya dair görüsleri yer alir. bu önsöz, benim için sanata dair inanilmaz saptamalarla dolu bir “deha infilaki”dir. yukarida gördügünüz cümleyle açilan tek kisilik beyin firtinasini, wilde, su cümleyle sonlandirir:

“all art is quite useless” (sanat tamamen faydasiz bir seydir)…

bu yazinin tamamini okuyup binlerce sonuç çikartabilirsiniz, lakin sadece iki cümleyi okudugunuzda, güzel seylerin, aslinda pratik olarak çok da bir faydasi olmasi gerekmedigini çok rahat kavrayabileceginizi düsünüyorum.

benim için ise sanat bir çesit, varolmayani var etmek faaliyetidir, mikro ölçekte tanriciliktir. sanatçi bir eseri ortaya koymadan önce orada hiçbir obje, ses, koku yoktur. isini bitirdiginde ise yeni bir nesne durur karsimizda. bu yarati sürecinin olmazsa olmaz iki unsurundan birisi, estetik bir imbikten geçerek gerçeklesmesidir. digeri ise sanatçinin dogasindan kaynaklanan narsistik egosudur. sanatçi, istedigi kadar tersini iddia etsin, “baskalari görsün, duysun, yasasin” diye ortaya koyar eserini. farkedilmek, begenilmek, takdir edilmek ve neticede ölümsüz olmak ister.

bazi tadimlardan sonra kafamda yanip sönen “yemek yapma isi sanat midir?” sorusunun tetikledigi bu girizgahtan sonra mevzuyu baglayayim arzu ederseniz. yemek tasarlamak, pisirmek, sunmak isi, kimin nerede ne yaptigina bagli olarak bazen çok ciddi ticari bir aktivite, bazen zaman öldürmeye yarayan bir hobi, çok nariden de neolokal’de oldugu gibi sanatsal bir yarati kimligine bürünüyor. yani sözün özü, benim düsünceme göre “yemek bir sanattir” genellemesi yanlis, “nekolokal gibi yerlerde yemek sanata dönüsüyor,” önermesi dogrudur.

peki kimdir sanatçimiz? “biz sahip çikmazsak, gelecek nesilin sahip olacagi bir sey kalmayacak ellerinde” diyerek, lokal mutfagi modern teknikler ve yenilikçi bakis açisi ile birlestirip ortaya rafine ve yeni bir algi çikaran maksut askar adli seftir kendisi. ona göre lokal, bizim bu topraklardir, anadolu’dur. bizim kültürümüzün binlerce yildir yarattigi tadi günümüze uyarlamayi ve yeniden tasarlamayi ise “toprak anaya borcu” olarak kabul etmis tuhaf bir adamdir.

gelenekseli modernle öpüstürmenin tuzakli ve engebeli yollarinda zorlukla yürüyen bu sanatçinin önünde egilerek saygimizi gösterelim, mekanindan ve yemeklerinden bahsedelim sirasi gelmisken.

neolokal bankalar caddesi’nin göbeginde yer alan anitsal binalardan birinde, salt galata adi verilen o güzelim sanat eserinin içinde bulunmaktadir. benim de bir zamanlar okumus oldugum kartçinar sokagi’nin karanlik lisesinin önünden asagi inen kamondo merdivenlerine çok yakindir girisi.

binadan içeri gidince nefesininiz kesilecek, mermer merdivenlerden yukari çikarken kendinizden geçeceksiniz. neolokal iste hemen orada. tüm zerafeti ve ince dokunuslariyla sizi bekliyor olacak. bogaz’in en sasali manzarasina karsi kurulmus bekleyen bu lokantayi fazla bekletmeyin. masaniza kurulun, bir kadeh sarapla karaköy’den asagi bakin, sakinlestirin kendinizi. az sonra baslayacak yemek söleni, daha önce pek rastladiginiz türden bir sey degil zira.

açilisi “paylasmak için” kategorisinden, atistirmalik, kara lahana çitiri üzerinde misir ve hamsi ile yapabilirsiniz. yaninda gelen porçini mantarli yesil mandalina tozu ile servis edilen trabzon tereyagini ise ev yapimi ekmeklere sürmenizi tavsiye ederim.

sonra padisahlara layik ikilezzetsüslemeli sofranizi: taze otlar, rezene tursusu ile halvet olmus sik bir palamut rilette ve kizarmis nohut ve kuyruk yagi ile insani sürprizli bir dünyaya davet eden kiskirtici bir keskek. bana kalirsa keskekin içindeki kizarmis nohut ve kuyruk yagi inanilmaz düsüncenin eseri. daha önce sarfettigim bir sözü tekrar etmek isterim: bir laboratuvardan önünüze gelen sanat eserleri bunlar. gereken saygiyi göstermelisiniz.


ardindan kuru et, incir sirkesi kremasi, raki ve incir reçeli istahiniza istah katan enfes bir pastirma gelsin masaya. yemeyin yaninda yatin. pastirma nereden geliyor bilemedim, ama senelerdir bu kadar güzelini yemedim diyebilirim. incir sirkesi kremasini pastirmanin arasina sarin, gözlerinizi kapayin, agziniza atin. temasa keyfi açisindan da 10 numara bir çalisma…

devam edelim: tereyaginda sarmisakli karides, kuzu kulagi ve limon kremasi ile arz-i endam eylesin önce, ardindan katmerli dana tirit, tarhanali yogurt kremasi, tarhana kurusu ile saha kalksin sofranizda, sonra ördek sosisi, üveyik bulguru pilavi, pirasa ve sogan ile damaginizi yere bir etsin ve en nihayet minekop, kabak ve çiçegi, bebek patates ve mercimek ile sizi hayal alemlerine sürüklesin.

bütün bunlarin içinde yer almasi gereken bazi önemli noktalar sunlar:

sarmisakli karidesin içinde, bildircin yumurtasi gibi siritan limon kremasina hasta oldum. karidesi onun içine banip yedim. tatli ve eksiyi agzimda dansettirirken hunharca güldügümü söylediler.

minekop kalkani andiran lezzeti ile beni uçurdu resmen. daha önce kendisine yeterli ilgiyi göstermemis olduguma hayiflandim. yanindaki balik rayihali sari mercimekler de bombaydi.

ördek suyunda pisen ve katmerlele sarmalanmis tirit ise birlezzetpinariydi. katmer ve tiriti bir araya getiren hastalikli zekaya büyük saygi duydum yerken.

ördek sosisi ise, benim gibi muzir keyiflerin pesinde sürüklenen bir zat için biçilmis kaftandi açikçasi. kendimi çok kaybetmeden yemeye çabaladim bu güzelligi.

bu tadimi iki tatli ile sonlandirmamiz gerekiyordu sevgili dostlar: zerde keki ve fistikli beze ile servis edilen pepeçura ve pekmez parfe, helva mousse ve susam krokan ile getirilen çitir kabak tatlisi…

ne demeli bilmiyorum. belki artik susma zamani. yemegi sanat olarak ele alan böyle öncü seflerin artmasi temennisi ile…
0
gökberk
4
4 yıl önce
galata
restorant salt galata’nın içinde bulunuyor. manzarası, mimarisi ve ışıklandırması çok hoş. çalan müzikler keyif veriyor.lezzetolarak iyi seviyede fakat porsiyon olarak bu tarz mekanlarda olduğu gibi oldukça düşük. ana yemekteki kırmızı et siparişiniz 100 gr’ı ya aşar ya aşmaz. ayrıca %10 servis ücreti alıyor. atmosferden keyif alırsınız,lezzetolarak beklentiyi karşılar fakat fiyat performans açısından düşündürücü.
0
serden
4
4 yıl önce
galata
saat 9 buçuk gibi gittiğimiz için tadım menüsünü kaçırdık. daha erken gitmek gerekiyordu. bi çok farklı şey denemek istiyorduk, o yüzden menüden 4 başlangıç, 2 ana yemek , 2 tatlı seçerek kendimizce bi tadım menüsü yarattık. yemekten önce gelen zeytinyağı ve kendi yaptıkları ekmek harikaydı.  başlangıçların hepsine bayıldık. müthiş bir detay ve emek var. her birlezzetçok yoğun, ama hiç aşırıya kaçıp rahatsız etmiyor, uyumları ve dengeleri yerinde. çilek rakısında marine minekop ve ızgara ahtapot çok başarılıydı. daha önce yediğiniz ahtapot ve minekopları unutun. karidesli deniz börülceli mücver ve topik, ilk 2sine göre daha az şaşırtıcı ama güzeldi. mücverin yanına biber ezmesi yerine başka bir sos  daha iyi olabilirdi. ana yemek olarak kuzu mutancana ve yoğurtlu kebap aldık. mutancana başarılıydı. yoğurtlu kebap görüntüsüyle cezbetse de pek ilginç birlezzetdeğildi. hatta bonfileler fazla yumuşak ve plastiğimsi bir kıvamdaydı.lezzetpatlaması yarattığını kesinlikle söyleyemeceğim. o başlangıçlardan sonra ana yemeklerin daha vurucu olmasını beklerdim. tatlı olarak pek istediğimiz seçenekler yoktu. güllaç ve sorbe aldık. güllaç bildiğimiz halinden çok farklı ve hoş bir formdaydı. sorbe, armut sorbesiydi sanırım ve çok ilgi çekici bulmadım. diğer başlangıçları ve tadım menüsünü denemek için mutlaka tekrar gideceğiz. biz cuma akşamı gitmemize rağmen mekanda fazla müşteri yoktu. umarım yeterince müşteri bulamayıp kapanma gibi bir durum yaşamazlar. istanbul'un böyle restaurantlara ihtiyacı var.
0
buğra
1
4 yıl önce
galata
televizyonlarda tanınmadan önce de takip ettiğim ver başarılarını takdir ettiğim bir şefti maksut aşkar.. sekizistanbul döneminde yaptıklarını neolokal ile ileriye taşıyacağından en ufak bir şüphem yoktu. bir restoranın zamanla çizgisinden şaşmasını ve lezzetlerin değişmesini anlarım, ancak bir şefin çizgisinden(!) şaşmasını hiç görmemiştim. belli ki aslında hiç aklımızdaki imajı taşıyamamış başından beri. bu sitelezzetüzerine yorumların ağırlıklı olmasını amaçlıyor olsa da bir restoran başındaki şefin karakterini taşıdığı ölçüde özgündür benim gözümde. o yemeğelezzetveren malzemeden çok içindeki tutku ve sevgidir aslında. bu yüzdendir ki bazen en beklenmedik yerlerde karşımıza hayatımızın lezzetleri çıkıverir. ve maksut şef geçtiğimiz günlerde misafirlerine(müşteri demeyi doğru bulmuyor(d)um böyle restoranlar için.. ) öyle bir davranış gösterdi ki, inanmakta zorlanan onlarca insan tepkisini gösterdi. bir restoran düşünün ki mottosu; cumartesi akşamının sizin için ne kadar özel olduğundan çok o şefin kazanacağı paranın hesabının yapıldığı. belki de menüden yaptığınız pahalı seçimleriniz kadar değerlisinizdir gözlerinde... bunu en net şekilde bir kaç cümle ile instagram hesabından paylaşan bir şef ve onun restoranı... ünlü olmanın getirdiği yozlaşmanın hiç mutfak kapısından girmemesi dileğiyle... restorana gideceklerin bu durumu unutmaması ve seçim yaparken de kendilerini daha misafir gibi hissettiren alternatiflere yönelmesini umuyorum ...
0
umut
3
4 yıl önce
galata
ortam güzel, müzikler güzel, yemeklere gelince lezzetlerinden çok pişirilme yöntemleri ilgimi çekti.lezzetolarak beklentimin biraz altında kaldı, bunları 2 kişilik tadım menüleriyle 10 farklı yemeklerini tatmış biri olarak yazıyorum..
0
oturum aç
hesap oluştur