cemal süreya "kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı" demiş ya, üstat burayı görmüş olsaydı söylediğinin ne kadar yavan, ne kadar sönük, ne kadar sıradan bir tabir olduğunu görür ve söylediğinden utanırdı.
kahvaltı bir sanat olsaydı şüphesiz ki bu mekan onun rembrandt'ı olurdu, vermeer'i olurdu, edith piaf'ı olurdu veya da vinci'si olurdu. hani bazen hayaller kurarız da keşke şöyle bir cafe açsam deriz, butik bir otel açsam deriz ya da deniz kenarında küçük bir meyhane açsam deriz. bir kahvaltıcı açmayı hayal etseydim ancak bu kadarını hayal edebilirdim, bundan daha ötesini hayal edemezdim.
bir kere mekanın mottosunu çok sevdim.
- doymadan kalkmak yok.
eğer doymayı fiziksel bir tokluk olarak algılıyorsanız yanılıyorsunuz. doymak fiilini sadece karın tokluğu olarak düşünmeyin.
burada karnınız doymadan önce ilk olarak ruhunuz doyuyor. mekan oldukça sade ve şık bir tasarıma sahip. i̇çeriye girdiğinizde zaten ruhen kahvaltıya hazırlanıyorsunuz.
masanıza oturduktan sonra sipariş vermenize dahi gerek kalmadan masanız donatılıyor, ben bu kadar şeyi nasıl yiyeceğim diyorsunuz, gözünüz doğuyor.
gelen ürünler öyle düşük kaliteli ürünlerde değil hani. envai çeşit reçelle, el yapımı bazlamasıyla, pişisiyle karnınız doyuyor. ve istediğiniz kadar yiyebiliyorsunuz. zeytin mi bitti? i̇steyin getirsinler. elma reçeliniz mi bitti? getirsinler. dedim ya doymadan kalkmak yok diye siz doyana kadar ne isterseniz getiriyorlar.
sonra çayınızla doyumsuz bir muhabbet başlıyor. i̇şte mekanın tek eksik yanı da bu. ruhunuzu doyuruyorlar, gözünüzü doyuruyorlar, karnınızı doyuruyorlar fakat bir türlü o muhabbete doyuma ulaşamıyorsunuz. saatlerce o masadan kalkamıyorsunuz. onunda bir çözümü yok herhalde.
ayrıca çalışanlara da bir parantez açmak istiyorum. yaklaşık 4 saat kahvaltı yaptım. müdüründen pişisini yapan çalışana kadar herkes masada pervane oldu. bazı mekanlarda olur ya 10 dakika da bir karabasan gibi çöker garson bir isteğinizin olup olmadığını sorar, bir isteğimiz olmadı mı hadi kalkıp gidin der gibi bakarlar. bu böyle bir şey değil gerçekten. gayet içten ve sıcak bir şekilde sizi mutlu etmeye çalışıyorlar. bunu gerçek manasıyla hissediyorsunuz. yoksa nereden bileceğim sevda hanımı, tuba hanımı, zümrüt hanımı, nurten anneyi. hepinize müteşekkirim.
gelelim diğer gereksiz konulara. gereksiz diyorum çünkü bu kalitede bir mekan için bu söyleyeceklerim çok bir anlamı yok. mekan lokasyon olarak teşvikiye camisinin arka sokağında kalıyor. bu anlamda ulaşım olarak çok sıkıntılı değil. osmanbey metroda inebilir ve yürüyebilirsiniz. ya da arabanızla geliyorsanız city's avm'nin otoparkına bırakabilirsiniz aracınızı.
diğer taraftan mekan hafta sonları çok kalabalık oluyor onu baştan belirteyim. hatta insanlar sırada bekliyorlar oturabilmek için. öyle ki yarım saat, kırk dakika bekleyenler var. mekanın kalitesini buradan anlayabilirsiniz diye düşünüyorum. bu anlamda hafta sonları ya çok erken gelmek gerekiyor ya da öğleden sonra 1-2 gibi gelmek gerekiyor. o saatlerde daha kolay yer bulabilirsiniz diye düşünüyorum. hafta içi ise çok kalabalık olmaz gibi geliyor.
fiyat olarak kişi başı 65 lira ücret alıyorlar. bunu çok bulanlar olabilir. kabul ediyorum türkiye şartları için yüksek bir rakam fakat en yükseği de bu değil. bu mekandan daha pahalı kahvaltı sunan mekanlar var bu ülkede. ve fiyat açısından kahvaltı mekanları oldukça geniş bir skalaya sahip. daha uygun fiyatlı bir mekan istiyorsanız beşiktaş'ta ki kahvaltıcılar sokağına gidebilirsiniz mesela. 15-20 liraya kahvaltı yapabiliyorsunuz orada. ya da bu kalite de ama bu kadar kalabalık olmasın diyorsanız daha fazla para verip başka mekanlara da gidebilirsiniz. ben bu mekanda verdiğim paranın hakkını alıyor muyum, almıyor muyum ona bakıyorum. günün sonunda verdiğim paranın karşılığını fazlasıyla aldığımı düşünüyorum. dolayısıyla fiyatın yüksek olup olmaması beni çok ilgilendirmiyor bu anlamda.
i̇şin özüne gelecek olursam ben i̇stanbul'da sevdiklerimle, değer verdiğim insanlarla, misafirlerimle keyifli bir şekilde kahvaltı yapabileceğim bir mekan buldum. umarım bu kaliteyi bozmadan sürdürürler.