"daha önceleri nerelerdeydiniz" diyebileceğim pek çok lezzetle tanışmamın müsebbibi çiyadır: sübye, fellah köftesi, i̇sot çorbası, vişneli köfte ve daha niceleri...ne denedimse memnun kaldım. i̇nanın sadece bir lokanta değil burası, aynı zamanda bir "lezzet laboratuarı"...bu topraklarda pişen yemekleri tatmak, öğrenmek, araştırmak adına memlekete gelen cümle ecnebi taifesi, mutlaka çiya'nın sofrası'na oturmuştur. düşünün, 100'den fazla pilâv çeşidi hangi lokantanın mutfağından çıktı şimdiye dek? i̇nternet sitelerine girin ve görün, bildiğiniz-bilmediğiniz ne varsa orada...laf aramızda yalnızca kebap yaptığı günlerden tanışırım çiya ile, anlayacağınız hukukumuz eski. bu arada çiya, kürdce'de dağ anlamına geliyor, lazlar'ın horon teperken ayaklarını yere vurdukları anda çıkan sesin adı da çiya. rahmet üzerine olsun, müzeyyen senar'ın plâk yaptığı ve bir saadet kaynak şarkısı olan çiya çiya adlı eserin varlığını da hatırlatıp, soframıza tekrardan dönelim...vişneli köfte olmazsa olmazım; kıvamlı bir salçalı suyun eşliğinde vişne meyveleri ve vişne büyüklüğündeki köftelerin lezzet uyumu karşısında, şapkam hep elimde olmuştur. tabağı tepeleme doldurduğum, salata ve "soğuklar" nev'inden ne varsa hepsine tutkum hiç bitmeyecek. siirt'in yufkayla sarılıp-sarmalanmış bademli perde pilavı'nı gördüğünüz anda kapın ve yiyin derim. malûm her gün aynı yemekleri bulamıyorsunuz...çiya balkanlar'dan orta asya'nın içlerine uzanan geniş bir coğrafyada pişen ne kadaryemekvarsa onları sunuyor. bu elbette ciddi bir araştırma gerektiriyor. yılmaz bey işine gönlünü vermiş, aşkla bağlanmış, koca coğrafyada lezzet söz konusu olunca, dere-tepe düz geliyor o'na...sakatata fersah fersah uzak olan bana bile mumbar dolmasını yedirtebilen çiya, o küçük dükkâna, biraz daraltılmış da olsa "altın hilâl"i sığdırabilmiş, bu bile her şeyin üstünde...yıllardır lezzet hayatımıza yaptığı katkılardan ötürü kendisi derin bir saygıyı fazlasıyla hak ediyor...