asitane restaurant


İçinde "cok" olan yorumlar
4
4.3
fatih
5
2 yıl önce
ayvansaray
osmanlı devrinden kalma tarif defterlerin alınan yemek defterlerinden alınan enfes ve özgün menüye sahip mükemmel bir restoran. vişneli yaprak sarması enfes ? ayrıca cevizle doldurulmuş levrek yemiştim, ona çok güzeldi. şarap menüsü de zengin? her daim gidip tüm menünün denenmesi gereken restoran
0
mehmet
4
4 yıl önce
ayvansaray
fabrikasyon yemeklerin tüm sektörü ele geçirdiği düşünülürse bu işletmenin varlığı bile koca bir kültür hizmeti sayılabilir. mekan güzel ve temiz. çalışanlar kibar. menünün üzerine çok çalışıldığı belli. kalite hissediliyor. osmanlı mutfağı adı beklentiyi artırdığı için lezzet biraz zayıf kalıyor.
0
noyan
5
4 yıl önce
ayvansaray
böyle mekanlara ihtiyaç var eski osmanlı yemeklerini tanıtmak unutturmamak çok güzel belliki kar amaçlı bir müessese değil yemekler servis herşey mükemmel o nefis lezzetlrri muhakkak tadın taniyin kariye müzesi yanı çokda güzel bahçesi var
0
hasan
4
4 yıl önce
ayvansaray
osmanli mutfagi - yemekler leziz fakat hafif oldugunu söyleyemem , kavunda etli pilav , kuzu incik harika ,bademli çorbasi çok agir , fiyatlari biraz fazla diyebilirim .. .
0
emre
4
4 yıl önce
ayvansaray
kariye ve asitane - sakli bir cennet olan kariye müzesini gezdikten sonra ugradigimiz (sanirim çogu kisi böyle yapiyor) yine bir müze restaurant olan asitane'nin genis, ferah bir bahçesi var ama ortamdaki agir havadan midir nedir insan kendini biraz kasilmis hissediyor. fonda eski türk sanat müzigi eserleri çaliyor. menüde ise istanbul veya türkiye'yi birakin, dünyada baska hiçbir yerde tadamayacaginiz yemekler var. biz de onlardan tadalim dedik ve kavun dolmasi ile tuffahiye (elma dolmasi) siparis ettik. "dana ve kuzu eti, pirinç, baharatlar, badem, dolmalik fistik ve kus üzümü ile doldurulmus, firinda kavun". insan duydugunda saka gibi geliyor ama keske dana ve kuzu etinin parça et degil iri kiyma oldugunu yazsalardi diyorum. eskiden rafine seker olmadigi için tatli yerine kavun üzüm gibi meyveler, eksilik vermesi için ise elma, erik, visne sik sik osmanli mutfaginda kullanilirmis. dogal ve mantikli bir çözüm.küçük ve oldukça tatli bir kavunun içinde kiyma ve pirinç yeme fikri geneli tutucu ve yeniliklere maalesef çok açik olmayan biz türkler için çilginlik gibi gelebilir ama bu bilesimin hos bir tat oldugunu düsünüyorum.kiyma yerine çöp sis iriliginde parça etler kullanilsaydi daha hos olurdu ama 1539 yilinin tarifine bagli kalinarak yapildigi için saygi duymaktan baska elimden bir sey gelmiyor.zencef illi elma asidesinde pismis arpacik soganla servis edilen bulgur, kereviz sapi ve sogan ile doldurularak firinlanmis elma dolmasi ise tüm bu rahiyalarin güzel bir bilesimi olmus. bu vejateryen yemegi, kavun dolmasina göre daha fazla begendigimi söylemeliyim. kabak ve patlican bayildi ise bodrum - gümüslük'deki sogan sarmisak'da yedigim harika imambayildiya göre biraz daha geride idi. bu çilgin fiyatlara ve bu iddia'ya göre degerlendirdigim zaman, hakkinda olumsuz yorum yapilmaya çekinilen bu müze-restorana 5 yildiz veremesem de 4 uygundur diyorum. internet sitesinden menüyü indirerek fiyatlara da bakabilirsiniz. ha bir de çok aç olmayan bizlere porsiyonlar yetti, ama çok açken girerseniz, 150-200 lira arasi hesap ödemezseniz mekandan bos mideyle kalktiginiz hissine kapilabilirsiniz.
0
ayşe
4
4 yıl önce
ayvansaray
çok kişi tarafından bilinmeyen bu otantik lokantayı ofisimde konuşurken iş arkadaşım buranın ne kadar farklı, denenmesi gereken, yemeklerinin leziz olduğunu söylemişti. ramazan menüsünü inceledikten sonra merak içerisinde rezervasyonumu yaptırdım. kariye müzesi'nin yanında, şık ve keyifli lokantaya girdiğim ve ramazan menüsünün bir kısmını gördüğüm masayı incelediğimde dahi havyarlı haşlanmış yumurta gibi değişik bir ilkle başladım. sonrasında iftar için gelen çorba gerçekten bildiklerimizden farklı ve güzeldi. bunun yanında gelen böreklerde kakule kullanmaları beni çok şaşırttı. zira, "kakule" yi kullanan değil bilen şeflerimiz bile çok azdır. asitane'den ayrılırken beni en mutlu eden şey; dünyaları yemiş olmamıza rağmen, midemiz rahatsız karnımız şiş olarak değil, tam tersi adeta yediklerimizin tamamı midemizi rahatlatır şekilde yemeği bitirmiş olamamız oldu. bunun sebebi ise, yemeklerin dağıtma sırası, süresi ve menü içeriğiydi. hoşafın anneminkiyle aynı lezzette olduğunu inkar etmemeliyim :) ayrıca yemek sonunda sadece bayanlara ikram edilen erik reçeli akşamımı güzel bitirmeme neden arkadaşım için ikramdan istediğim zaman ise nazik şef garson, i̇kramın sadece kadınlara olduğunu, osmanlı'da kadınların daha değerli olduğunu ve bunun için çok üzgün olduğunu ifade etti.
fiyatları normalin biraz üzerinde olmasına rağmen bu osmanlı mutfağı bir kere denenmeli.
0
tugba
2
4 yıl önce
ayvansaray
dün i̇ftar için oradaydik. mekan olarak gözde çok buyutmemek lazım. hijyen olarak.osmanli mutfağını merak ettiğim için gittiğim yer beni pekte tatmin etti diyemem.en orijinal ve beğendiğim bademli tavuklu çorba oldu.ana yemek uzun ismini hatirlamiyorum kayısılı kulbasti diyelim çokta kaliteli değildi veya farklı bir tat değildi. soğuk başlangıçlar klasik heryerde olan şeyler. börek olarak gelen semizotlu lorlu börek eh..kapak börekten ise beklentim büyüktü fakat tam bi hayal kırıklığı. i̇yi yapılmamıştı. en beğenmediğim şey ise çok çok fazla geciken ve düzensiz servis.cok büyük eleman eksikliği vardı. (madem grup yemekleri organize ediyorlar eleman yeterliliğini göz önünde bulundurmaliydilar.) tatlı olarak elmalı güllaç ta vaaavv değildi. kısacası hersey göz önünde bulundurulursa ücretine göre neredeyse vasatin altı.
0
elif.t
5
4 yıl önce
ayvansaray
iftar icin gitme firsatini buldum ve bayildim. bu sene disardacokiftar yapma firsati buldum ama bana ramazan havasini encokhissetiren mekan burasi oldu. servis ve ortamcokiyiydi. yemekler lezzetliydi. porsiyonlari diger mekanlara kiyasla daha guzel ayarlamislar, israf olmuyor yemekler. tek bir oneri, muzigincokyakinina oturmayin konustuklarinizi duymakta zorlanirsiniz. ramazan bittikten sonra tekrar gidip menudeki lezzetleri tatmak icin sabirsizlaniyorum.
0
miawallace
4
4 yıl önce
ayvansaray
bu aksam giittik. karisik asitane meze tabagi, kalamar dolmasi bir de kapak borek soyledik. borek muhtesem di. ana yemek kirde kebap, guzeldi ama oyle muhtesem degildi. biraz soguk geldi zaten. 2 dakika icinde buz gibi oldu. tatli su muhalebisi ve seftaleli ka tatlisi(??))> pek tatlici olmadigim icin yorum yapamicagim.  cuma aksami icincoktenhaydi, yani toplam en fazla 25 kisi vardi. fon da fasil muzigicokhuzurlu, guzel bir atmosfer, sakinlik, tam sohbet lik.

fiyatlar bence biraz abarti. 4 kisi 700 tl geldi (370 si zaten 2 sise egeo cabernet sauvignon). o kadar yedik ictik bir kahve bile ikram etmediler. bence buyuk eksiklik. bir daha gidermiyim? hayir, tavsi edermiyim? o da hayir. 170 tl kisi basinacokdaha muhtesem yemekler yedim dogrusu.
0
ece
5
4 yıl önce
ayvansaray
buraya neden bu kadar geç keşfettim inanın bilmiyorum. ama buna çok pişmanım. mutlaka gidilmesi gereken restoranların başında asitane varmış da benim haberim yokmuş. 

neyse  ki #zomatoetkinlik sayesinde gidip deneme fırsatı buldum. bu açıdan şanslıyım. :)  osmanlı lezzetlerini bu kadar özenle menüsüne eklemeleri takdire şayan. kış menüsündeki uskumru dolmasını, keşkekli kuşbaşı kebabını mutlaka deneyin. balkabaklı bazar böreği, makallala sembuse tatlısı, özellikle kavata çorbası her şey harikaydı. mekanın bahçesinde yemek yemek ise ayrı bir keyif.

asitane'nin şarap kavı da başarılı. ben menüdeki diğer lezzetleri denemek için mutlaka tekrar ziyaret edeceğim.
0
burnout
4
4 yıl önce
ayvansaray
bir pazar ögleden sonrasinda edirnekapi’da kariye müzesi’ni gezdikten sonra osmanli saray mutfagi’nin günümüzde en ifade buldugu restoranlardan biri olan asitane’a demir attik. menüsü gördügüm en özellikli menülerdendi. sirasiyla fotograflarda görebileceginiz gibi; asitane lokmalari (26 tl)-humus lokmasi-lor mahlutu-fava- dövme hiyar salatasi
gerdaniyye-beyinli kuzu gerdan sarmasi (20 tl), gömlek kebabi-gömlek zarinda servis edilen firinlanmis köfte kebabi (26 tl-iki adet), sembuse tatli-misk, ceviz ve bademli tatli (18 tl)'a sarafin sauvignon blanc eslik etti. çok begendigim için daha aç oldugum bir gün tekrar gidecegim. tatlilarina özel olarak bayildim.
0
zeynep
4
4 yıl önce
ayvansaray
oncelikle zomato'ya verdikleri indirim ceki icin tesekkur ediyorum. keske daha uygun fiyatli bir yere gonderselermis diyemeden de edemiyorum :)) cunku her ne kadar sunumlar hos da olsa onden getirdikleri 2 bardak su icin de ekstra 10 tl aliyorlar :) biz kapama borek soyledik, ancak daha once menu fotograflarinda gorduklerimizle de pek alakasi yoktu. indirim cekiyle gittigimiz icin midir bilinmez buradaki resimlerin aksine daha kucuk ve daha kalin hamurlu geldi :) ici tamamen et doluydu, o konuda eli bol davranmislar :) hani eti neye koysan guzel olur deriz ya, olmadi bu kez :) tuz, baharat gibi yonlerdencokeksik buldum. ilk kez eti bu kadar keyif almadan yedim yesem yeridir. yaninda sunulanin ne oldugunu anlayamadik ama tadina bakmasaymisim keske diyorum :) sanirim osmanli mutfagi bize gore degil ancak mutfaktan anlamadigimizi varsaysak bile etin tadindan anlariz bir dogulu olarak :) evet kotu bir yer degil, ilgi alaka da guzel ve turistik yerde olmalarindan dolayi fiyatlar yuksek. indirim cekimizin uzerine zaten belli bir miktar ekledik de bari biz istemeden getirdiginiz suya para almasaydiniz :) son olarak cikarken anahtarlik hediye ettiler, tesekkur ederiz :)
0
alp
4
4 yıl önce
ayvansaray
zomato'nun yapmış olduğu asitane restorant etkinliğinde, güzel bir sonbahar akşamı mekanın sahibi batur beyin anlatımlarıyla, mekanın kış menüsünü denedik.

kavata çorbası, bazar böreği, keşkek, uskumru dolması ve sembuse tatlısı
bu menüde olan bir kaç yemekten bazıları. tadımdan aklımda kalan ve beni etkiliyen, adını ve tadını unuttuğumuz kavata domatesinden yapılan kavata çorbası hafif mayhoş tadı ile çok beğendiğim bir çorba oldu. kuzey ege'de pazarlarda bazen karşımıza çıkan fazla kızarmayan kavata, hafif ekşi sevenler için içimi güzel hoş bir çorba. diğer farklı olarak bulduğum keşkek, bildiğim yediğim keşkeklerden farklı, içinde kuru fasulye vardı. etlerin buğdayla "dövmek" denilen yöntemiyle iç içe tatların geçmesi yerine, bu yemekte etler, keşkekin üzerindeydi. bu yemeği bildiğim keşkekten farklı bir yemek olarak beğendim. fakat alışık olduğum keşkek olarak değerlendirirsek ortalma bir lezzeti. yine ilk defa deneme fırsatı bulduğum uskumru dolması, bana göre gecenin yıldızıydı. uskumrunun içine, uskumru, kuş üzümü, soğan, fıstık, tarçın, karabiber, maydanoz koyarak hazırlanıyor. i̇çide dışıda lezzetli olmuş ve çok beğendim.
bu kadar yemeğin üzerine yediğimiz sembuse; hafif, lezzetli, tarçın ve bademin hoş birleşimi olan güzel bir tatlı.
yemeklerimizi yerken bir taraftanda, mekanın menüsüne yeni ekledi şaraplarıda deneme fırsatı bulduk.
likya i̇sinda-kalecik karası, likya podalia-kalecik karası malbec, likya vineyards, likya kızılbel, corvus. bunların arasında likya i̇sinda kalecik karası içlerinde en çok beğendiğim oldu.

yemek yerken batur beyin yemekler hakkında aktarım ve hiyakeleri çok keyifli bir akşam geçirmemizi sağladı.  zomato ve batur beye teşekkürler.
#kangurular
0
lokantalarim
4
4 yıl önce
ayvansaray
i̇nsan bazen efsaneleri izlemeli, hurafelere kanmalı, söylencelere kapılmalı ve batıl inanç kabul edilen bazı düşüncelere kendini rahatlıkla bırakabilmeli. akılcı, kontrollü ve riskten kaçarak yaşamayı adet edinmeyi pek seven şehir insanının bunu arada sırada yapması, kendini rahatlatması gerekiyor sevgili dostlar. nereden nereye kaç saatte gideceğinizi, günün hangi saatinde ne yemek yiyeceğinizi, hangi toplantıyı yapacağınızı, kimlerle konuşup ne tür “networking” aktivitelerine girişeceğinizi bir kenara bırakın zaman zaman. size yıllardır söylenen, “i̇stanbul’un bir ucunda bir lokanta var, daha önce gittiğiniz hiçbir yere benzemiyor, yemekler eski osmanlı geleneklerine göre yapılıyor, hatta menüsünde bu yemeklerin tariflerinin ilk kayda geçme tarihleri bile var.” cümlelerine kulak verin. bunu adam gibi dinledikten sonra, “e peki nerede bu lokanta?” diye sorduğunuz soruya gelen “edirnekapı !” cevabından ürkmeyin, çekinmeyin, kaybolacağınızı düşünerek tereddüt etmeyin sakın. evet, büyük bir kentte yaşıyoruz; evet, burada yaşayıp daha denizi bile görmemiş ademoğulları var; evet, kentin bir noktasından öbürüne gitmek bazen saatler alıyor. ama bunlar size engel olmasın. zira asitane lokantası’nın yerini bulmak hiç de zor değil.

1. çevreyolu’ndan geliyorsanız, haliç köprüsü’nü geçtikten sonra edirnekapı oklarını takip etmeniz yeterli. mihtimah camii’ni gördükten sonra sola sapmanız, “kariye müzesi” oklarını takip etmeniz sonucunda kendinizi zaten asitane’nin hemen yanında bulacaksınız. bu semtleri bir şekilde, babamın işyeri buralarda olduğundan, çocukluk senelerimden hayal meyal hatırlıyorum. sonraları pek de yolum düşmediği için, ya da sadece transit geçtiğimden, ayrıntılarıyla gelişimini izleme fırsatını pek bulamadım diyebilirim. her neyse, mozaikleri dillere destan kariye müzesi ve asitane restaurant zaten yanyana. asitane, kariye otel’in bir parçası olarak göze çarpıyor. önünde park yeri var, zaten vale hizmeti de veriyorlar.

mekan çok büyük. bireysel ve grup rezervasyonlarına uygun bir yapıları var. ben gittiğimde büyük masalar yoktu, ama anladığım kadarıyla turist gruplarına hizmet verecek şekilde yemek çıkarabiliyorlar. hem açık, hem de kapalı yerleri mevcut ve ikisi de yeterli büyüklükte. ben mevsim dolaysıyla içeride oturdum, fakat bahar-yaz gibi kesin bir daha gelip dışarının keyfini çıkaracağım konusunda kendime söz verdim.

lokantanın içinde kendinizi çok huzurlu hissediyorsunuz, bunu belirtmem lazım. arka planda çok hafif bir müzik duyuluyor. masalar, örtüler, kadehler, garsonlar, duvarlardaki eski i̇stanbul gravürleri, kocaman aynalar, upuzun perdeler, hepsi, her şey, saygıdeğer ve farklı bir yere geldiğinizi, daha kapıdan girdiğiniz anda size müjdeliyor. burası hem öğlen, hem akşam yemekleri için uygun bir işletme. haftaiçi öğlenleri iş çevresinin, diğer vakitlerde de turistlerin uğrak yeri olduğu söylenebilir. bazı geceler rezervasyon gerekebileceğini düşünmekle beraber, ben gündüz ve rezervasyon yaptırmadan gittim ve rahatlıkla yer buldum. bunu vurgulamam gerekiyor. servisin kaliteli ve böyle farklı yemekler yapan bir yere uygun olduğunu söylemeliyim. demek istediğim, çoğu hakkında son derece cahil olduğumuz osmanlı yemekleri ve mutfağı konusunda, garsonlar son derece bilgili ve yönlendirici davranabiliyorlar. tam olması gerektiği gibi.

asitane’nin kış menüsünde, badem çorbası (1539), kestaneli terine çorbası (1469), kök ispanak çorbası (1469) gibi çorbalar mevcut. ziyarete gittiğimde, masaya birçok yemek geleceği için çorba söyleme fırsatını bulamadım. yine de, ikinci gidişimde kestaneli terine çorbasından mutlaka sipariş edeceğim.

menüde “asitane lokmaları” adı altında geçen yemekler arasında hums lokması (1469), lor mahlutu (1898), fava, gerdaniyye, lahana sarması, midyeli (1844), karidye pilakisi (xv. y.y) gibi lezzetler göze çarpıyor. bunlardan gerdaniyye, lahana sarması ve karidye pilakisinin tadına bakma fırsatını buldum. kısaca anlatmam gerekirse, lahana sarması, üzerine biraz limon ilave ettiğinizde , güzel, çoşkulu bir yemeğe dönüşüyor. i̇deal bir başlangıç. karidye pilakisi, soğuk servis edilen karidesli pilaki. bana kalırsa, asitane’de tattıklarım içinde en zayıf yemek buydu. açık konuşmak gerekirse tadını pek alamadım. gerdaniyye ise, gerçekten bir başyapıt. aşağıda fotoğrafını da gördüğünüz bu nadide güzelliği mideye indirirken, tahmin edersiniz ki, gözlerimi birkaç saniye için kapadım. damağa sıvanan, beni her köşe başında enfes kaz ciğerleri yediğim paris günlerine götüren bu muhteşem yemeğin muhtevasına gelince: i̇çinde kuzu gerdanı ve koyun beyni olduğundan eminim, yanında ise erikli bir sos servis ediyorlar. tadı padişahlara layık. bunu yedikten sonra insan gerçekten bir süre hayatın anlamını düşünüyor.

diğer yemeklere gelince, salatalar arasında tahinli karnabahar salatası (1898), marul salatası, dilber asideli (1864) , kırmızı pancar turşusu (xv y.y) göze çarpıyor. sıcak iştah açıcılarda i̇stiridye mantarlı i̇sli çerkez peyniri izgarası, ciğer köftesi (1695), gömlek kebabı (1764), balık köftesi yer alıyor.

bendeniz, hamur işleri menüsüne bakarak ispanaklı piruhi (1844), dane-i bulgur-ı hassa (1469),
kuskus (1910), dane-i yeşil (1539) ve hassa böreği seçenekleri arasından enfes bir hassa böreği aldım kendime. tanımadığınız, bilmediğiniz yerlerde seçimleriniz genelde şansa dayalıdır. benim ise şansım yaver gitti sanırım. masaya gelen mükemmel lezzete yumulup tuhaf sesler çıkararak yemek dışında elimden bir şey gelmedi. hassa böreğinin fotoğrafını yazının girişinde görebilirsiniz. i̇çindeki malzeme hafif acılı, yeşil zeytin, ceviz içi, soğan, maydanoz, kırmızı biber salçası, yeşil biber ve tulum peynirinden oluşuyor. şekli gül böreği formunda. ağızda patlıyor adeta. i̇nsana yaşamanın güzel bir şey olduğunu yeniden anımsatıyor.

ana yemekler, dana külbastısı (1844), mahmudiyye (1539),pekmezli ayva dolması (1539) zırba yahnisi (1539), mutancana (1539), kırma tavuk kebabı (1764), 26. kaz kebabı (1539), kıyma püryani yufkada (1764), kuzu incik “marmarinalı” (1764), borani-i hassa (xv. yy)(vejeteryan), börk aşı (vejeteryan), uskumru dolması (1844), levrek biryan (xv. y.y) olarak listelenebilir. bunların arasından, şaşırtıcı ama, yine doğru seçim yaparak kaz kebabı sipariş ettim. aşağıda fotoğrafını görebileceğiniz kaz kebabı, üzümlü, çam fıstıklı, badem ve tarçınlı enfes bir iç pilavla harmanlanmış, güzel güzel pişilmiş kaz etinin, elde açılmış yufka içinde börek gibi sunulmuş hali. i̇nsanın yerken içi gidiyor. tadı o kadar güzel ki, osmanlı padişahlarının neden öldüğünü çok iyi anlıyor insan.

tatlı menüsünde ise levzine (1539), helatiye, zerde (xv. y.y ,)helva-i me’muniye (1650) göze çarpıyor. bendeniz bunlardan en hafifi olduğunu düşündüğüm helatiyeyi seçtim ve kendime geldim diyebilirim. helatiye, gül suyu içinde servis edilen, kübik kesilmiş muhallebi parçacıkları, mevsim meyveleri ve badem içi ihtiva eden muhteşem bir tatlı. benim gibi gül suyu sevmeyen bir adamı bile mutlu etti açık konuşmak gerekirse.

mekanda rakı, şarap, bira gibi her türlü içecek, turisterin uğrak yeri olduğu için mevcut. farklı lezzetler arayan, yemekte türk-osmanlı kültürüne meraklı, yeni şeyler denemekten korkmayan kişilerin mutlaka ziyaret etmesi gereken bir lokanta asitane. benim kişisel önerim, buraya gittiğinizde, hemen kapı komşusu olan kariye müzesi’ni de ziyaret edin ve o muhteşem mozaikleri inceleyerek keyifli bir gün geçirin.


-----25 jun, 2013-----

insan bazen efsaneleri izlemeli, hurafelere kanmali, söylencelere kapilmali ve batil inanç kabul edilen bazi düsüncelere kendini rahatlikla birakabilmeli. akilci, kontrollü ve riskten kaçarak yasamayi adet edinmeyi pek seven sehir insaninin bunu arada sirada yapmasi, kendini rahatlatmasi gerekiyor sevgili dostlar. nereden nereye kaç saatte gideceginizi, günün hangi saatinde ne yemek yiyeceginizi, hangi toplantiyi yapacaginizi, kimlerle konusup ne tür "networking" aktivitelerine giriseceginizi bir kenara birakin zaman zaman. size yillardir söylenen, "istanbul'un bir ucunda bir lokanta var, daha önce gittiginiz hiçbir yere benzemiyor, yemekler eski osmanli geleneklerine göre yapiliyor, hatta menüsünde bu yemeklerin tariflerinin ilk kayda geçme tarihleri bile var." cümlelerine kulak verin. bunu adam gibi dinledikten sonra, "e peki nerede bu lokanta?" diye sordugunuz soruya gelen "edirnekapi !" cevabindan ürkmeyin, çekinmeyin, kaybolacaginizi düsünerek tereddüt etmeyin sakin. evet, büyük bir kentte yasiyoruz; evet, burada yasayip daha denizi bile görmemis ademogullari var; evet, kentin bir noktasindan öbürüne gitmek bazen saatler aliyor. ama bunlar size engel olmasin. zira asitane lokantasi'nin yerini bulmak hiç de zor degil.

1. çevreyolu'ndan geliyorsaniz, haliç köprüsü'nü geçtikten sonra edirnekapi oklarini takip etmeniz yeterli. mihtimah camii'ni gördükten sonra sola sapmaniz, "kariye müzesi" oklarini takip etmeniz sonucunda kendinizi zaten asitane'nin hemen yaninda bulacaksiniz. bu semtleri bir sekilde, babamin isyeri buralarda oldugundan, çocukluk senelerimden hayal meyal hatirliyorum. sonralari pek de yolum düsmedigi için, ya da sadece transit geçtigimden, ayrintilariyla gelisimini izleme firsatini pek bulamadim diyebilirim. her neyse, mozaikleri dillere destan kariye müzesi ve asitane restaurant zaten yanyana. asitane, kariye otel'in bir parçasi olarak göze çarpiyor. önünde park yeri var, zaten vale hizmeti de veriyorlar.

mekan çok büyük. bireysel ve grup rezervasyonlarina uygun bir yapilari var. ben gittigimde büyük masalar yoktu, ama anladigim kadariyla turist gruplarina hizmet verecek sekilde yemek çikarabiliyorlar. hem açik, hem de kapali yerleri mevcut ve ikisi de yeterli büyüklükte. ben mevsim dolaysiyla içeride oturdum, fakat bahar-yaz gibi kesin bir daha gelip disarinin keyfini çikaracagim konusunda kendime söz verdim.

lokantanin içinde kendinizi çok huzurlu hissediyorsunuz, bunu belirtmem lazim. arka planda çok hafif bir müzik duyuluyor. masalar, örtüler, kadehler, garsonlar, duvarlardaki eski istanbul gravürleri, kocaman aynalar, upuzun perdeler, hepsi, her sey, saygideger ve farkli bir yere geldiginizi, daha kapidan girdiginiz anda size müjdeliyor. burasi hem öglen, hem aksam yemekleri için uygun bir isletme. haftaiçi öglenleri is çevresinin, diger vakitlerde de turistlerin ugrak yeri oldugu söylenebilir. bazi geceler rezervasyon gerekebilecegini düsünmekle beraber, ben gündüz ve rezervasyon yaptirmadan gittim ve rahatlikla yer buldum. bunu vurgulamam gerekiyor. servisin kaliteli ve böyle farkli yemekler yapan bir yere uygun oldugunu söylemeliyim. demek istedigim, çogu hakkinda son derece cahil oldugumuz osmanli yemekleri ve mutfagi konusunda, garsonlar son derece bilgili ve yönlendirici davranabiliyorlar. tam olmasi gerektigi gibi.



asitane'nin kis menüsünde, badem çorbasi (1539), kestaneli terine çorbasi (1469), kök ispanak çorbasi (1469) gibi çorbalar mevcut. ziyarete gittigimde, masaya birçok yemek gelecegi için çorba söyleme firsatini bulamadim. yine de, ikinci gidisimde kestaneli terine çorbasindan mutlaka siparis edecegim.

menüde "asitane lokmalari" adi altinda geçen yemekler arasinda hums lokmasi (1469), lor mahlutu (1898), fava, gerdaniyye, lahana sarmasi, midyeli (1844), karidye pilakisi (xv. y.y) gibi lezzetler göze çarpiyor. bunlardan gerdaniyye, lahana sarmasi ve karidye pilakisinin tadina bakma firsatini buldum. kisaca anlatmam gerekirse, lahana sarmasi, üzerine biraz limon ilave ettiginizde , güzel, çoskulu bir yemege dönüsüyor. ideal bir baslangiç. karidye pilakisi, soguk servis edilen karidesli pilaki. bana kalirsa, asitane'de tattiklarim içinde en zayif yemek buydu. açik konusmak gerekirse tadini pek alamadim. gerdaniyye ise, gerçekten bir basyapit. asagida fotografini da gördügünüz bu nadide güzelligi mideye indirirken, tahmin edersiniz ki, gözlerimi birkaç saniye için kapadim. damaga sivanan, beni her köse basinda enfes kaz cigerleri yedigim paris günlerine götüren bu muhtesem yemegin muhtevasina gelince: içinde kuzu gerdani ve koyun beyni oldugundan eminim, yaninda ise erikli bir sos servis ediyorlar. tadi padisahlara layik. bunu yedikten sonra insan gerçekten bir süre hayatin anlamini düsünüyor.



diger yemeklere gelince, salatalar arasinda tahinli karnabahar salatasi (1898), marul salatasi, dilber asideli (1864) , kirmizi pancar tursusu (xv y.y) göze çarpiyor. sicak istah açicilarda istiridye mantarli isli çerkez peyniri izgarasi, ciger köftesi (1695), gömlek kebabi (1764), balik köftesi yer aliyor.

bendeniz, hamur isleri menüsüne bakarak ispanakli piruhi (1844), dane-i bulgur-i hassa (1469),
kuskus (1910), dane-i yesil (1539) ve hassa böregi seçenekleri arasindan enfes bir hassa böregi aldim kendime. tanimadiginiz, bilmediginiz yerlerde seçimleriniz genelde sansa dayalidir. benim ise sansim yaver gitti sanirim. masaya gelen mükemmel lezzete yumulup tuhaf sesler çikararak yemek disinda elimden bir sey gelmedi. hassa böreginin fotografini yazinin girisinde görebilirsiniz. içindeki malzeme hafif acili, yesil zeytin, ceviz içi, sogan, maydanoz, kirmizi biber salçasi, yesil biber ve tulum peynirinden olusuyor. sekli gül böregi formunda. agizda patliyor adeta. insana yasamanin güzel bir sey oldugunu yeniden animsatiyor.

ana yemekler, dana külbastisi (1844), mahmudiyye (1539),pekmezli ayva dolmasi (1539) zirba yahnisi (1539), mutancana (1539), kirma tavuk kebabi (1764), 26. kaz kebabi (1539), kiyma püryani yufkada (1764), kuzu incik “marmarinali” (1764), borani-i hassa (xv. yy)(vejeteryan), börk asi (vejeteryan), uskumru dolmasi (1844), levrek biryan (xv. y.y) olarak listelenebilir. bunlarin arasindan, sasirtici ama, yine dogru seçim yaparak kaz kebabi siparis ettim. asagida fotografini görebileceginiz kaz kebabi, üzümlü, çam fistikli, badem ve tarçinli enfes bir iç pilavla harmanlanmis, güzel güzel pisilmis kaz etinin, elde açilmis yufka içinde börek gibi sunulmus hali. insanin yerken içi gidiyor. tadi o kadar güzel ki, osmanli padisahlarinin neden öldügünü çok iyi anliyor insan.


tatli menüsünde ise levzine (1539), helatiye, zerde (xv. y.y ,)helva-i me’muniye (1650) göze çarpiyor. bendeniz bunlardan en hafifi oldugunu düsündügüm helatiyeyi seçtim ve kendime geldim diyebilirim. helatiye, gül suyu içinde servis edilen, kübik kesilmis muhallebi parçaciklari, mevsim meyveleri ve badem içi ihtiva eden muhtesem bir tatli. benim gibi gül suyu sevmeyen bir adami bile mutlu etti açik konusmak gerekirse.


mekanda raki, sarap, bira gibi her türlü içecek, turisterin ugrak yeri oldugu için mevcut. farkli lezzetler arayan, yemekte türk-osmanli kültürüne merakli, yeni seyler denemekten korkmayan kisilerin mutlaka ziyaret etmesi gereken bir lokanta asitane. benim kisisel önerim, buraya gittiginizde, hemen kapi komsusu olan kariye müzesi'ni de ziyaret edin ve o muhtesem mozaikleri inceleyerek keyifli bir gün geçirin.

http://lokantalarim.blogspot.com/2013/02/asitane-restaurant.html
0
ersen
4
4 yıl önce
ayvansaray
20 şubat akşamı mekanın yeni menüsünü tanıtmak amacıyla düzenlenen etkinliğe katıldım. etkinlik öncesi kısa bir kokteyl vardı. böylece katılımcılar masalarına geçmeden önce bir süre sohbet etme imkanı buldu. kokteyldeki ikramlar güzeldi. özellikle epeydir karşıma çıkmayan kabuksuz şam fıstığı beni memnun etti.tadım menüsüne kappak böreği ile başladık. tarifi 1844'ten, aşçıların sığınağı adlı kitaptan alınmış. satır arası yapılmış et, çeşitli baharatlarla tatlandırılmıştı. fena bir başlangıç değildi. şalgam turşusunu çok ekşi olmadığı için beğendim ve rahatça yedim. ana yemek olarak iç pilav garnitürü eşliğinde semüz oğlak kebabı geldi. eti uzun süre pişmesine rağmen bazı kısımları sertçe olduğu için uzun süre çiğnemeyi gerektiriyordu. tadı güzeldi ama bazıları bunun oğlak eti olamayacak kadar sert ve lifli olduğunu söyledi. uzmanı olmadığım için fazla yorum yapamam. turşu ve kebap 15.yüzyıla ait tariflere göre yapılmıştı. i̇ç pilav haricinde narlı, ıspanaklı ve safranlı üç farklı pilav daha ortaya geldi. hepsi tane tane ve çok lezizdi.tatlı olarak bal helvası ile portakallı taş kadayıfı vardı. bal helvası un helvasına benziyordu ve bana pek özel gelmedi. taş kadayıf ise portakal kabuğu sayesinde hoşuma gitti. tatlının yoğunluğu kabukla dengelenmişti. yemeğe eşlik eden tuğra'nın öküzgözü şarabını da sevdim. i̇steyenlere verilen demirhindi şerbeti ise çok tatlı olmadığı için damak tadıma uydu.mekanın klasik lezzetlerini deneseydim belki puanım daha yüksek olurdu. yine de yeni lezzetleri denemek keyifliydi. #kangurular
instagram.com/kangurular
0
oturum aç
hesap oluştur