bi hafta sonu sabahı canınız mükellef bir kahvaltı istedi, nereye gitsem diye fellik fellik arama yaptınız telefonunuzun o daracık ekranında. sonra "aha, buldum!" nidalarıyla sevinç çığlıkları attınız. o dar ekrandan taşan lezzet kareleri... ama ya rabbim, işte damakta snowboard yapacak lokmalar bunlar diye büyük bir umutla yola koyuldunuz.gayetdüzgün ve uygun, boş bir yere park ettiğiniz otomobiliniz vale tarafından, para etsin diye uzak diyarlara götürüldü, ilk golü yediniz. mekandan içeri girdiniz gülümseyen az sayıda yüz ile enerjiniz emilmeye başlandı, sonra masanıza gelen garson arkadaşın ilgisiz tavırları ile "yanlış mekan" mesajı beyninize kazındı. "kalkalım" düşüncesini mahalle baskısı ile erittiniz ve siparişi verdiniiiiiz. tüm bunların ardından kahvaltınızı massimo bottura hazırlasa, masanıza, gezen tavuktan yumurta, mandadan mozzarella, peru'dan domates, afyon'dan kaymak, kars'tan kaşar, kuşgömü pastırma gelse neye yarar? tabağınıza yıldızlar yağdırsalar ne olur? önce işletmecilik. öyle hatalar öyle önemli lezzetleri bertaraf ediyor ki. damağa kazınacak lezzetler bile eser miktarda kalıyor hatıranızda. velhasıl kelam, kahvaltı iyiydi, ürünler taze ve kaliteliydi, lezzet de yerindeydi ama bizi mutlu etmedi. özellikle de onca garsonun dolaştığı bir mekanda çayımızın tazelenmesi için beklediğimiz dakikaları dikkate aldığımızda. ha bu arada mekandan ayrılırken, aracımızın kaldırıldığı yerde başka bir aracın park etmiş olduğunu görünce sorduk vale arkadaşa, "madem buraya park edilebiliyor, o zaman neden bizimkini kaldırınız?" diye, "yoğunluk vardı." dedi. :) sanırım o kahvaltının hayaliyle kudursam da buraya bir daha gitmem.