arkanıza yaslanın, anlatıyorum.
arnavutköy’de olmanızdan mütevellit park sorunu yaşayarak başlayacaksınız ziyaretinize. tamam bu zaten beklenen bir şey.
arnavutköy’de olmanıza rağmen deniz değil, dar bir yokuş veya işlek bir caddeye karşı oturacaksınız.
mekanın iç tasarımına kapılıp içeride oturayım dersiniz de muhtemelen bir süre sonra kasvetten bayılacaksınız.
velev kiyerseçtiniz ve oturdunuz, gözünün ucuyla tepeden tepeden bakan bir garsonla muhatap olacaksınız.
menüye ilk bakışta tasarımını beğeneceksiniz ama içine girince “sizce de biraz hızlı gitmiyor muyuz” diyebilirsiniz.
bugün fiyat/performans yapmıyorum, gönlümce yiyip içicem deseniz bile gönlünüz bu durumdan pek memnun kalmayabilir.
bir cesaret verdiniz siparişleri, gelenler şüphesiz ne gözünüzü ne midenize hitap edecek.
hesabı istediniz ki i̇stiklal marşı çalınıp kapanış yapılsın, hesabın gelmesi saatler sürebilir. kartla ödeyeceğinizi söylediğinizde suratlar düşebilir.
tüm bunlara dayanacak çelik gibi bir iradeniz varsa iyi eğlenceler diliyorum.
not: arnavutköy’ün hatrına gittiğim için, yine arnavutköy’ün hatrına 1 değil, 2 verdim.