önce yiğidi öldürme kısmıyla başlayayım:
ben bu mekanının ateri salonu ve nargile kafe olduğu zamanları bilirim. belki de o yüzden iletşimim hep biraz farklı oldu, arkadaş gibi göremedim ben burayı .( nargile salonundan daha iyilerine layıktı tabi tartışmasız ve fakat geçmişi peşini bırakmadı ve şuan mekan kapasitesinin yaklaşık 1/6 sında sigara içilebiliyor. mekanda genellikle yer bulmak zor özellikle haftasonları. garsonlar da bunu gittikçe üzerine alınıp sanki onları görmeye geliyormuşuz gibi bi tavıra girdiler zaman içinde.
son derece mütevazı olan personel ( gündüzleri yine öyleler aslında ) geceleri sevgili tribi atıyorlar size. göz göze gelmiyorlar, kaçamak bakışlar geliyor arada, birkaçı 'hmm ok' tavrını gizleyemiyor, yüzüne karşı gel diyorlar amma, sanki gözleri git der gibi gibi...
akustik problemi ise bir işletme olarak en çok düşünmeleri gereken konu (açılın ben mimarım). müzikle beraber insan gürültüsü de eklenince herkesle kulak memesi mesafesinde yakınlaşmak zorunda kalıyorsunuz duyabilmek için, maçtan çıkmış gibi yoruluyor boğazınız, sesi kısılanı gördüm.
sahibi şeker gibi adam bu arada. umarım o da okur bunları; ufak da olsa bir faydam dokunur.
hakkını da verelim:
barmenleri mütemadiyen yarışmalarda ödül alıyorlar; gayet yetenekliler. tabi bunu idrak edebilmeniz için daha sakin zamanlarda gitmeniz gerekecek. zengin bira menüsünün yanında kokteyllerdeki iddiaları da mekanı beşiktaş'ta apayrı bir yere koyuyor. mutfakları da başarılı. müzikler de tam shazamlık...
i̇şte en çok da buna üzülüyorum: mekan işletme açısından müşterinin ihtiyaçlarını karşılamaya tam anlamıyla hazırken, çalışanların sırtından vurma durumu. mekanın sahibinde yok bu hava siz hayırdır yani.
neyse, öyle çok geç saatlere kalmayın, vakitlice gidin-dönün, sakince yemeğinizi yiyip başarılı bir iki kokteyl için. ben de gidersem bu sınırlarda gidiyorum.
instagram: @nourrituremorte - aç mimar