her şey yıllar önce bir arkadaşımın "hem francophonie nin hem de çikolatanın hastasısın, seni bir yere götüreceğim çok seveceksin" demesiyle başladı;)
tam köşede minicik bir dükkan, içeri girince tatlı bir çikolata kokusu karşılıyor zaten sizi. giriş katta kasa ve vitrin var yalnız, paket paket çikolatalar, vitrinde tatlılar. oturacak yerler üst katta. muhtemelen yer olmaz zaten, kapının önündeki merdivenlere falan çökebilirsiniz;)
uzun bir süre favorim "oh la la béatrice" ve çikolatalı fondü idi. bir tatlı adı kulağa ancak bu kadar hoş gelir "oh la la béatrice" (bazen kendi kendime yüksek sesle söylüyorum, duyan olsa deli sanacak). sonra bir gün avedis bey in çikolatalı kekini denedim. hem de ölümcül bir yemek yemişken boğazıma kadar dolmuşken, bir lokma daha yiyemem kahve içeceğim demişken, bir çatalcık arkadaşımın kekinin tadına baktım ve hemen kendime de söyledim. adeta bir tutam cennet.
diyeceğim o ki taksim'e yolunuz düştüğünde, fırsat buldukça j'adore'a uğrayın tatlı yiyin, paket paket çikileta alın, sıcak çikileta için.
"mutluluk içimizde, çünkü onu yedik";)