öncelikle bu takipçilerime biraz da duyuru niteliğindedir. artık şahıs hesabımı biraz daha forma sokarak, biraz daha farklı bir bakış açısıyla bir tumblr hesabı yarattım. profilimden linke ulaşmanız mümkündür. bu da yeni bakış açım, yeni duruşum üzerinden ilk yazım.
kendisiyle halvete giremeyen ülkenin i̇sviçre’den peydah olan köşe mutfağı.
pek de hayırlı, özlenebilecek cinsten bir hafta sonu geçirmedim. ülkenin genelinde de pek hayırlı, özgürlüklerimize ve haklarımıza sahip çıkıyoruz naralarının atılabildiği bir 1 mayıs olmadı. devletin izin verdiği ölçülerde, yerlerde ve hallerde evrensel bir başkaldırı gününü, yeni türkiye duruşumuzla kutladık. ev arkadaşımın da dediği gibi toma öldürmez, insan öldürür.
yine gözaltılar, yok yere gelen ölümler ve benim de derdim ne; peçete - sabun. belki de öyle değildir?
şimdi aynanın karşısına geçip şeker adamı değil de “aklıma mukayyet ol” perisini çağırıyorum. şekerden şeker, tatlıdan tatlı o. hep gelsin hiç gitmesin diyorum.
aslında bu başlık sadece kulağıma hoş geldi. kendisinden bahsedeceğim mekan pek öyle peydahlanmış falan değil. gayet masum ve birçoğumuz için sıradan bir yer. çok kez - hatta bir ara sık sık - gidip yemek yediğim ve her seferinde de memnun kaldığım bir yer. asmalı mescit’te (beyoğlu) aslında tam da tünel’in oradaki house cafe’nin karşısındaki, dışarıdan bakıldığında benim gördüğüm kadarıyla bir tabelası bile olmayan helvetia.
kendisinin adı çok enteresan yerlerden geliyormuş aslında.i̇sviçre'nin, içerisinde alman, fransız, italyan olmak üzere üç etnik grup barındırdığından dolayı kavram karmaşasına sebep olmamak için kendisine seçtiği, fakat pek tutulmayan resmi adıymış. latince “i̇sviçre” anlamına geliyormuş. ekşi sözlük’ten alınmıştır diye de belirtmek istiyorum. mekanın daha önceleri, yüzyılın başlarında deniyor, bir i̇sviçre birahanesi varmış. sanıyorum ki orasının kapanması üzerine açılan bu mekan da orasının adını yaşatmak adına bu i̇sveç esintisini arkasına takıp yürümüş. çok da anlamlı olmuş.
oldukça sade ve neredeyse hiç detay içermeyen iç dekorasyonu bana huzur ve rahatlık veriyor her zaman. oraya gerçekten yemek yemek için girdiğimi biliyorum. i̇stanbul’da farklı milletlerden herhangi bir nedenle bulunan farklı farklı yaş gruplarından “biraz daha fazla” damak tadına önem veren herkes buraya uğruyor diye düşünüyorum. meze serisi gibi camekanın arkasına dizilmiş yemeklerden kendi karışık tabağınızı oluşturuyorsunuz. mercimek köftesi, sebze graten, mısırlı brokoli çorbası benim favorim. servis öyle derecelendirilecek cinsten değil. düzen getirilmeye çalışılan aile mutfağı gibi biraz. yine de oturduğunuzda ekmeğiniz, eğer sürahi boşalmışsa (altı yuvarlak cam kapaklı babaanne sürahileri var!) suyunuz ve kaliteli, ucuz olmayan beyaz peçeteniz oturduğunuz yere geliyor. çorba bence biraz pahalı ve daha fazla doymak için sıcak yani mikrodalga fırın ile ısıtılan, geneli etli yiyeceklerden seçmekte fayda var. herkes yer bulamadığından ve mekanın küçüklüğünden şikayet etse de bu beni rahatsız etmiyor, etmedi. eğer yer yok ise oturmam. bu ne avm genişliği ve beklentisi?
garsonların yüzü gülmüyorsa eğer ufak bir tebessümle laf atmanız yeterli oluyor. karşılığını alacaksınız eminim.
tek kişilik unisex bir tuvaleti var ve fotoğraflarda da görebileceğiniz gibi pembe sabunları yok. olamaz da! basit testimi başarıyla geçen ve benim de birçokları gibi her seferinde kendilerinden mutlu ayrılmamı sağlayan böyle bir işletmeden bahsettiğim için ben de mutlu hissediyorum.
son not: çay ikramlarının olmaması biraz üzücü. onun da parasını afiyetle alıyorlar. ancak iyi - kaliteli bir doygunluk hissi ile ayrıldığınız için, rahatsız olmuyorsunuz.