2010 yilinda tokyo'da aç geçirdigim ilk bir-iki günden sonra agzimin suyu akarak gezdigim müthis japon restoranlari tam bir çig balik canavari olarak ortaya çikisimi, japon mutfagina hele ki sushiye karsi özel bir sevgi beslememi sagladi. japon mutfagi en basta bir kültürdür. bu kültüre az da olsa ilgi duyanlar, ne olur okumadiysaniz barthes'in göstergeler imparatorlugu'nu edinin: çatal, biçak kullanmazsin; çünkü japon mutfaginda delmek, kesmek ya da parçalamak yoktur. beyoglu'na her gidisimde rock n rolla kalabalik derim, dorock'i hep ararim bulamam, bir bahane yaratip japon kültür merkezi'nin cafe bunka'sina kapagi atarim. pek miniktir ama istanbul'da new york kirmasi olmayan, japon atmosferine en yaklasan mekanlardan biridir. ben -japonya'daki lakabimla sake lady olarak- hep gökkusagi sushi tabaginin yaninda sürahisi sinir bozucu derecede minik olmasina karsin soguk sake içerim.